23.05.2025 KILÇIK

GAZETECİ MİSİNİZ YOKSA MENAJER Mİ?

Transfer dönemlerinde spor medyasına bakıyorum da, aklım duruyor! Trabzonspor’u pazarlamak için 35-40 yaşındaki futbolcuları gündeme getirenlerin ne işi var bu işte? Menajerlerle kol kola girip, uydurma haberlerle taraftarı kandıran, kulübün adını kirleten “gazetecilik” adına utanç verici işler yapanlar!

Siz neyin peşindesiniz?

Haber yapmak mı, yoksa menajerlerin cebini doldurmak mı? Futbolun gerçeklerinden bihaber, etik denen şeyden nasibini almamış, “kalem” değil kiralık kılıç taşıyan zavallılar!

Trabzonspor’a ne faydanız var? Sadece kirli işlerinize alet ediyorsunuz kulübü.

Bu işler artık tadını kaçırdı. Menajerlerin emrinde, gerçeklerden kopuk, sadece para karşılığı haber yapan bu sahte gazeteciler derhal meslek onurunu hatırlamalı. Yoksa spor medyası değil, yalan ve çıkar çarkı olarak anılmaya devam eder.

Trabzonspor taraftarı buna layık değil. Biz gerçek haber, dürüstlük ve saygı istiyoruz. Kirli işlere bulaşan bu zavallılar kurumlarından uzaklaştırılmalı. Aksi takdirde bu pis döngü devam eder, hem futbolun hemde gazeteciliğin adı kirlenir.

Sözün özü: Bu ahlaksızlara artık “dur” demenin vakti geldi. Trabzonspor’u ve taraftarını kullanmaya çalışan menajerlerle iş birliği yapan sahte gazeteciler, mesleğinizi kirletmeyi bırakın. Gerçek gazetecilik namusunuzdur, onu koruyun!

***

TEMİZ BİR GELECEK MÜMKÜN MÜ?

Trabzon’un güzelliğini anlatmak kolay. Denizi, dağları, yeşili, havası… Ama o güzelliğin altını kazıdığınızda yıllardır süregelen bir altyapı problemi karşınıza çıkar. İşte bu yüzden, Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç’in geçtiğimiz günlerde duyurduğu “İleri Biyolojik Arıtma Tesisi” haberi, sıradan bir yatırım açıklamasından çok daha fazlası.

100 dönümlük bir arazi tahsis edildi. Yeri belli: Havalimanı bölgesi. Kapsamı da az buz değil; Ortahisar’la kalmıyor, Akçaabat ve Yomra’yı da içine alıyor. Yani mesele yalnızca bir arıtma tesisi değil, bütün şehir için “temiz bir gelecek” iddiası.

Peki bu iddia ne kadar gerçekçi?

Projenin artıları açık: Trabzon’un yıllardır çözüm bekleyen atıksu sorunu için teknik olarak ileri düzey bir çözüm öneriliyor. Kıyıların kirlenmesini önleyecek, turizme can verecek, çevreye nefes aldıracak bir yatırım bu. Hele ki yaz aylarında nüfusu katlanan bir şehirde, bu tesis lüks değil, ihtiyaç.

Ama her şey tozpembe mi? Hayır.

Öncelikle yer seçimi bir tartışma konusu. Havalimanı bölgesi, yoğun ulaşımın, nüfusun ve yatırımların olduğu bir yer. Arıtma tesisi gibi bir yapının burada nasıl bir etkisi olacak? Koku, atık lojistiği, çevresel etki analizi gibi başlıklar henüz kamuoyuna net şekilde sunulmuş değil. Şeffaflık bu süreçte kilit bir mesele olacak.

Bir de işin finansal boyutu var. “Yapacağız” demek kolay, ama nasıl yapılacak? Kaynak nereden bulunacak, uluslararası fonlar mı, merkezi hükümet destekleri mi devreye girecek? Bu soruların cevabı henüz ortada yok.

Yine de...

Bu şehirde doğmuş, büyümüş, denizine girip yaylasında gezmiş biri olarak şunu diyebilirim: Temiz bir çevre, planlı bir şehir ve sağlıklı bir altyapı, sadece bugünün değil, geleceğin Trabzon’u için de şart. Bu proje umut veriyor ama umut yetmez. Detay ister, takip ister, şeffaflık ister.

Kısacası, güzel bir ilk adım atıldı. Şimdi sıra, bu adımı sağlam bir yürüyüşe dönüştürmekte.

***

SU TARİFESİNE SAĞDUYULU MÜDAHALE

Trabzon’un su faturalarıyla ilgili tartışmalar, bu kez de TİSKİ’nin 2025 yılı zam planıyla alevlendi.

Üç kademeli zam teklifine karşı CHP Grup Başkanvekili Cüneyit Zorlu’nun yaptığı itirazlar ise dikkat çekti.

Şimdi şöyle bir bakalım: Zorlu, “Su parasına bu kadar zam olmaz!” demekten öte, işin matematiğini yapıyor, halkın cebini düşünüyor. Bu gayreti takdir etmek gerek.

Zorlu’nun rakamlarla yaptığı hesaplama kulağa biraz ekonomist esprisi gibi geliyor; “Enflasyon artı yüzde 20 demek, yani yüzde 40 zam!” diyor. Hani şu günlük hayatta hepimizin “Bu işte bir terslik var” dediği noktayı öne çıkarıyor.

 Yani sadece “zam yapmayın” demek yerine, makul bir orta yol önermesi kıymetli. 25-30 arası artış teklif ediyor, “Bu da olabilir” diyor.

Siyasette bazen laf çok olur, iş az. Ama Zorlu’nun meseleyi sadece muhalefet etmek için değil, gerçekten “Vatandaş ne der?” penceresinden gördüğünü söylemek lazım. Üstelik bu yaklaşımı sayesinde Başkan Genç de “Gel, beraber konuşalım, revize edelim” dedi ve mesele oybirliğiyle çözüldü. Böylece zammın dozajı hem belediyenin hem de vatandaşın yüzünü güldürür hale geldi.

Sonuçta su, hayatın kaynağı; faturası ise cep yakmamalı. Zorlu, bu dengeyi kurmaya çalışırken ortaya koyduğu yaklaşım, samimi ve yerinde bir çaba olarak kayda geçmeli. Çünkü bazen siyasette yapıcı eleştiri, palavraya ve hamasete rağmen en çok ihtiyaç duyulan şeydir.

***

MANZARA TAMAM, MUAMELE NASIL?

Trabzon… Karadeniz’in serin nefesi, yeşilin en kudretli tonlarına bürünmüş dağlar, sisle örtülmüş yaylalar, hırçın bir denizle iç içe geçmiş köklü bir şehir. Bahar yerini yaza bırakırken bu eşsiz coğrafya, yalnızca tabiat tutkunlarını değil, artık Körfez ülkelerinden gelen binlerce turisti de cezbeden bir cazibe merkezine dönüşmüş durumda.

Sosyal medyada dolaşan yorumlara bakıldığında ise ortaya çıkan tablo, adeta bir halk divanı gibi: Övgülerle yazılan methiyeler kadar, kimi sitemler de satır aralarına sinmiş. Özellikle Arap turistler, Trabzon’u sıkça "cennet" olarak nitelendiriyor. Gerçekten de bir sabah sisin içinden yavaşça doğan Uzungöl’ü, yeşilin nazlı nazlı indiği Haldizen Dağları’nı gören biri, bunu abartı sanamaz. Lakin bir cennet tasvirinin gölgesine düşen başka kelimeler de var: “Fiyatlar yüksek”,misafire yerliyle aynı muamele yok”, “ticaretin insafı kaybolmuş” gibi...

Bu noktada iki farklı tablo karşımıza çıkıyor. Bir yanda hayranlıkla yazılmış, Trabzon’da yaşamayı hayal eden turistlerin içten yorumları; diğer yanda fiyatlardan yakınan, bazen de sıcak karşılanmadığını hissedenlerin sitemkâr sözleri. Kimileri “Trabzon’da her şey çok güzel” diyerek gönülden bir teşekkür bırakıyor ardında, kimileri ise “Kötü muameleyi İstanbul havalimanında gördük ama Trabzon farklı” diyerek şehri ayrı tutuyor.

Elbette her misafirlik gibi bu da iki taraflı bir münasebet. Turistin aradığı yalnızca manzara değil; tebessüm, hoşgörü ve dürüstlükle harmanlanmış bir misafirlik kültürüdür. Ve yine ev sahibi için de gelen yalnızca bir müşteri değil; gönül hanesinden geçip ülkesine dönerken Trabzon’un adını taşıyacak bir elçidir. Esnaf için de, sokaktaki çocuk için de bu bağ kıymetlidir. Zira gönülden geçmeyen hiçbir şey, valizle taşınmaz.

Trabzon’un misafirleri artarken, bu güzel şehrin ev sahipliği sınavı da derinleşiyor. Turizmin kalıcı bir berekete dönüşmesi için sadece doğa yetmez; biraz da gönül ister. Çünkü yayla serinliği güzeldir ama insanın içini ısıtan, asıl o tebessümdür.

Velhâsıl kelâm, Trabzon’un güzelliği inkâr edilemez. Lakin bu güzelliği yaşatmak, yalnızca dağların işi değildir. Gelen misafiri bir defaya mahsus ağırlamak kolaydır, fakat onu dost kılmak; işte o, hem zarafetin hem ahlâkın sınavıdır. Cennet gibi bir şehirde, cennete yaraşır bir gönül misafirliği sergilemek gerek.