05.07.2025 KILÇIK
TRABZON BİR DEĞERİNİ DAHA KAYBETTİ!
Volkan Konak’ın ani gidişiyle sarsılmışken, Maçka bir değerini daha kaybetti. Bu kez, kelimeleriyle, fikirleriyle, çıkışlarıyla Türkiye’nin vicdanına dokunan bir isim uğurlandı: Nihat Genç.
Onu sadece bir gazeteci ya da yazar olarak tanımlamak eksik olur. Nihat Genç, düşünmeyi seven, düşündürmekten korkmayan, her çağın konforlu sessizliğine karşı yüksek sesle itiraz edebilen bir adamdı. Hakikat arayışını kaleminin ucunda değil, yüreğinin en derin yerinde taşıyordu. Ne söylediyse inandığı için söyledi. Ne yazdıysa hissettiği için yazdı.
Kimi zaman öfkeliydi, kimi zaman yaralı. Ama sahici. Samimiyeti, doğduğu dağın rüzgârı gibiydi: Keskin, serin ama asla yapmacık değil. Memleket sevgisi hamasi nutuklara sığmazdı; onu Trabzon’un sokaklarından, Maçka’nın taşlarından, bir de yüreğindeki inatçı sadakatten öğrenmişti.
Trabzonspor onun için sadece bir futbol takımı değil, bir kimlik meselesiydi. Şehrin ruhunu, geçmişini ve umudunu sahada görmek isterdi. O yüzden ne zaman Trabzonspor’un hakkı yenilse, kelimeleri kılıç olurdu. Sessiz kalmazdı. Zaten o, hiç susan biri olmadı.
Nihat Genç’in sesi artık olmayacak. Ama bıraktığı izler, söyledikleri, yazdıkları ve o kendine özgü üslubuyla açtığı tartışmalar hep yaşayacak. Çünkü bazı insanlar yaşarken rahatsız eder, gittiklerinde ise ne kadar kıymetli oldukları daha iyi anlaşılır.
Bir ömür boyunca dalkavukluğa yüz vermedi. Popülerliğin peşinden koşmadı. Kendi doğrularını kalabalıklara göre eğip bükmedi. Bu da onu "aykırı" değil, "özgür" kıldı.
Maçka artık biraz daha sessiz. Türkiye de öyle.
Nihat Genç’e Allah’tan rahmet, sevenlerine sabır diliyorum.
Kimi insanlar gitmez; sadece görünmez olurlar.
O da onlardan biri.
***
TİSKİ’DEN BEKLENEN CEVAP GELDİ…
Sel felaketleri hepimizi endişelendiriyor. Hele ki şehir içinde, yerleşim alanlarında yaşandığında sadece su değil, güven de taşma noktasına geliyor. Trabzon’un Beşirli Mahallesi’nde yaşanan son sel olayında TİSKİ hızlı bir şekilde harekete geçti. Bu refleks, kamu kurumlarından beklenen bir davranıştı ve bu açıdan TİSKİ’ye teşekkür borçluyuz.
Ancak ardından gündeme düşen bir iddia kamuoyunda tartışma yarattı: Bölgede tıkanan menfezlerin temizliği için bir müteahhit firmaya yüksek bedel ödendiği öne sürüldü. Bu iddiayı biz de ciddiyetle ele aldık, işin muhataplarına sorduk. TİSKİ’den üst düzey bir yetkili, dün bizi arayarak kapsamlı bir açıklama yaptı. Ve itiraf etmek gerekir ki, söylenenler kulağa oldukça makul geldi.
Yetkili, ihalenin Karayolları Genel Müdürlüğü’nün benzer işler için ayırdığı bütçelere göre TİSKİ’ye daha düşük bir bedelle verildiğini belirtti. Yani ortada abartılı bir ödeme yok, aksine karşılaştırmalı olarak daha ekonomik bir tercih yapılmış.
Ama asıl dikkat çekici olan başka bir detaydı: Menfez temizliği, zannedildiği gibi kürekle birkaç kişinin halledebileceği bir iş değilmiş. Menfezlerin içinden elektrik kabloları, doğalgaz boruları, internet altyapısı gibi onlarca kritik hat geçiyor. Bu hatlara zarar vermeden temizlik yapılması ciddi teknik uzmanlık istiyor. Ve Türkiye’de bu işi yapabilecek usta sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyormuş.
İşte tam burada bir durup düşünmek gerekiyor. Eleştirmeye alışkınız, ama bazı durumlarda hakkı teslim etmek de gerekir. Eğer gerçekten bu kadar az sayıda usta varsa ve yapılan iş bu denli hassassa, o zaman TİSKİ’nin Gümüşhane’den alanında uzman bir isimle çalışması doğru bir tercihtir. Kaldı ki Karayolları bile bu işi kendi personeliyle yapmayıp dışarıdan hizmet alıyorsa, konunun ne kadar hassas olduğu ortadadır.
Elbette kamu kaynakları söz konusu olduğunda şeffaflık ilk sırada gelir. Harcanan her kuruşun hesabı verilmelidir. Ama bu hesabı isterken de bilgiyle, adaletle ve teknik gerçekliklere saygıyla sormak gerekir.
TİSKİ’nin açıklamasını dinledikten sonra şunu söyleyebilirim: Evet, menfez temizliği pahalı bir iş olabilir. Ama bu işin usta ellerde yapılması, olası bir facianın önüne geçmek açısından hayati önem taşır. Yani mesele sadece “kaça yapıldı?” değil, “nasıl yapıldı?” sorusudur.
Bu şehirde yaşayan herkes gibi ben de sorular sormaya devam edeceğim. Ama bazen, verilen cevapları da duymak gerekiyor
***
İLELİ, BİR DAHA ADAY OLMAYACAK!
Yaklaşık üç ay önce Trabzon Gazeteciler Cemiyeti önemli bir seçim süreci yaşadı. Üç adayın yarıştığı seçimde, mevcut başkan Ersen Küçük, rakiplerinin toplamından fazla oy alarak yeniden başkan seçildi. Yarışın en dikkat çeken ismi ise Halil İbrahim İleli'ydi. İleli, uzun süredir bu görev için hazırlık yapıyor, cemiyetin geleceğine dair ciddi projelerle seçime giriyordu. Ancak seçim sandığından beklediği sonuç çıkmadı.
Kaybetmek, hele ki bu kadar emek verilmiş bir sürecin sonunda geliyorsa elbette kolay hazmedilir bir şey değil. Halil İleli de bu durumu içselleştirmekte zorlanmış olacak ki, seçimden bu yana cemiyetin kapısından içeri adım atmadı. Hatta çoğu zaman bulunduğu alanı dahi cemiyet binasının olduğu bölgeden uzak tutuyor. Bu, gazetecilik camiasında da dikkat çeken bir tavır haline geldi.
Oysa ki "seçime girmek bir cesaret işidir. Sandıktan çıkan sonuca saygı göstermek de olgunluğun bir göstergesidir." Seçimi kazanmak kadar kaybetmeyi de bilmek, hele ki gazetecilik gibi kamuya açık bir meslekte, meslektaşların önünde duruş sergileyebilmek adına önemlidir. Halil İleli, kendisine vefasızlık yapıldığını, yarışın adil olmadığını düşünüyor. Bu düşünceleri dile getirmesi elbette hakkıdır. Ancak bu kırgınlık, cemiyete tümüyle sırt çevirmekle sonuçlanmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki gazeteciler Halil İleli’ye oy verdiğinde iyi, vermediğinde kötü olmaz. Seçimin sonucunu kabul edip, nerede eksik kalındığını sorgulamak; bir dahaki adımda daha güçlü olmak adına en sağlıklı yoldur. Halil İleli, tecrübeli bir gazeteci olarak bunu herkesten iyi bilir.
Bugün "Bir daha asla aday olmam" diyerek tüm köprüleri atan Halil İleli’nin, bu kararını gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu mesafe, "cemiyet için değil, sadece koltuk için vardı" algısına zemin hazırlıyor. Oysa ki bizler, Halil İleli gibi gazetecilerin varlığına, tecrübesine ve katkısına hâlâ ihtiyaç duyuyoruz.
Cemiyet, hepimizin evi. Küserek uzaklaşmakla değil, katkı vererek, eleştirerek, ama içinde kalarak daha da güçlü hale gelir. Halil İleli’nin bu camiaya küsmeden, yeniden aramıza dönmesi dileğiyle…
***
TRABZON’DA ENDİŞELİ BEKLEYİŞ!
Trabzon’da yaz mevsimi neredeyse yarılandı ama kent hâlâ alışıldık kalabalıklarına kavuşamadı.
Oteller boş, sokaklar sakin, esnaf ise endişeli.
Özellikle Körfez ülkelerinden gelen turistlerin oluşturduğu yoğunluk, bu yıl yerini belirsiz bir sessizliğe bıraktı.
“Her yaz bu dönemlerde kent dolup taşardı. Bu yıl bayram da geçti ama beklediğimiz hareket hâlâ yok,”
diyor uzun yıllardır turizmle iç içe çalışan bir restoran sahibi.
Kurban Bayramı da umutları karşılamadı.
Turizmcilerin ve esnafın gözü Temmuz’un ortasına çevrilmişti. Ancak o da geride kaldı. Artık takvim ilerliyor, sezon daralıyor.
Ve şehirdeki en büyük soru netleşiyor:
“Bu yaz da böyle mi geçecek?”
“İki yıldır kurduğumuz tüm hazırlıklar boşa gidecek diye korkuyoruz,”
diyor küçük bir pansiyon işleten bir kadın esnaf.
“Biz turist gelirse ayakta kalırız. Bu yaz da durgun geçerse, kışı çıkaramayız.”
Sadece birkaç büyük otel ya da acente değil, hediyelik eşya satıcısından simitçisine kadar herkes bu durgunluktan etkilenmiş durumda.
Belirsizlik hâlâ sürüyor.
Peki neden böyle oldu?
Sektör temsilcilerine göre sebepler çok yönlü:
İran-İsrail savaşı, Ortadoğu’daki belirsizlik, uçak seferlerinin azlığı, döviz kuru, Körfez ülkelerinde yaşanan ekonomik sıkıntılar, vize sürecindeki yavaşlık…
Ama herkesin altını çizdiği konu şu:
“Tanıtım eksik, ulaşım pahalı, fiyatlar istikrarsız.”
Trabzon’un doğası, kültürü ve misafirperverliği hâlâ çok güçlü bir cazibe taşıyor. Ancak turizm, sadece güzel manzaralarla yürümüyor.
Bu yılki tablo, artık daha planlı ve stratejik bir yaklaşım gerektiğini net biçimde gösteriyor.
Esnaf artık sadece sezona değil, sektörün geleceğine dair net adımlar bekliyor.
Çünkü bu şehir, yıllardır turizmden aldığı güçle ayakta kalıyor.
Ve bu güç zayıflarsa, sadece yazlık gelir değil, bir yaşam modeli de riske girecek.
“Bu işin şakası kalmadı,” diyor yıllardır ticaretin içinde olan bir esnaf.
“Turist gelmezse biz kapanırız. Ve kapanan bir dükkân, sadece kepenk değildir — bir ailenin geçim kapısıdır.”
Trabzon hâlâ umutlu.
Ama artık bu umut, sadece bekleyerek değil; birlikte hareket ederek, çözüm arayarak ve açık konuşarak korunabilir.