28.04.2025 KILÇIK
TÜM TÜRKİYE’DE NEFESLER TUTULDU!
Türkiye bugün farklı uyandı. Şehirler sessiz, sokaklar temkinli, sosyal medya tek bir heyecan etrafında birleşmiş durumda. Herkesin dilinde, yüreğinde aynı cümle var: “Trabzonspor’un çocukları bu akşam Barcelona karşısında tarih yazacak.”
Nefesler tutuldu. Bekleyiş heyecanlı. Çünkü bu, sadece bir futbol maçı değil. Bu, bir ülkenin umudunu yeşerten gençlerin sahaya çıkacağı bir akşam. Bordo-mavili formayı sırtlarına değil, kalplerine giyen Trabzonspor U19 Takımı, UEFA Gençlik Ligi finalinde Avrupa’nın devlerinden Barcelona ile karşı karşıya gelecek. 28 Nisan Pazartesi, saat 19.00’da, İsviçre’nin Nyon kentinde oynanacak bu büyük randevu, Türk futbolu için bir dönüm noktası.
Trabzonspor’un gençleri, bu finale öyle kolay gelmedi. Atalanta’yı penaltılarla geçtiler, Juventus’u 1-0’la elediler, yarı finalde Red Bull Salzburg’u saf dışı bıraktılar. Hepsi birbirinden güçlü rakiplerdi. Ama bu takım, sahaya korkusuzca çıktı. Çünkü onlar sadece yetenek değil, yürek de taşıyor. Her birinde, Trabzon’un o mücadeleci, pes etmeyen ruhu var. O yüzden Barcelona ismi onlara gözdağı vermiyor. Çünkü karşılarında sadece 11 futbolcu olduğunu biliyorlar. Ve kendilerinin sadece oyuncu değil, bir hayali temsil ettiklerini…
Belki daha dün altyapı tesislerinde ter döken bu gençler, şimdi Avrupa'nın en prestijli gençlik organizasyonunda final oynuyor. Onlara bakan sadece yetenek görmüyor; azim, karakter ve inanç da görüyor. Her paslarıyla, her koşularıyla, her mücadeleleriyle “biz buradayız” diyorlar.
Bu akşam ekran başında milyonlar olacak. Belki gözleri dolarak izleyeceğiz onları. Belki her gol girişiminde ayağa kalkacağız. Ama ne olursa olsun, bu çocukların bizlere yaşattığı gurur tarif edilemez. Çünkü onlar bize, unuttuğumuz bir şeyi hatırlattı: Emek varsa, umut da vardır. İnanç varsa, yol açılır. Kalpten oynanırsa, Avrupa'nın devleri bile diz çöker.
Trabzonspor U19 Takımı artık sadece bir futbol takımı değil. Onlar, Türk futbolunun yarınları için bir fener. Onlar, gençliğe yatırım yapıldığında neler başarılabileceğinin kanıtı. Ve bu akşam, o sahada hangi skor yazarsa yazsın, bizim çocuklar çoktan kazandı.
Bu yüzden şimdi tek yapmamız gereken şey, onlara destek olmak. Bordo-maviye gönül veren de, futbolu seven de, gençliğe inanan da bu maçta onların yanında olsun. Çünkü bu hikâyenin sonunda sadece bir kupa değil, milyonlarca yürekte filizlenen bir umut olacak.
Haydi çocuklar. Sıra sizde. Türkiye sizinle gurur duyuyor.
***
TFF VE MHK: BİR ZİHNİYET FACİASI
Şu 2024-2025 sezonunda, Süper Lig maçlarını izlemek, bir türlü sona ermeyen bir kabusa dönüşmüş durumda. Hakemler, sanki kasıtlı olarak, her hafta futbolseverin sinir uçlarına dokunmaya devam ediyor. Bu duruma dur demesi gerekenler ise gözleri bağlı birer kuklaya dönmüş, ne yaptığı belli olmayan TFF ve MHK, bir yandan seyirciyi, diğer yandan kulüpleri adeta küçümsüyor. Ne yazık ki, bu sezonun başından beri her şey olduğu gibi, hakemler de futbolu rezil etmekte üstlerine yok!
Hakemler Ne İş Yapıyor?
Ne oluyor bu hakemlere, kim eğitiyor bunları? Penaltı pozisyonları, ofsayt kararları, kırmızı kartlar… Her hafta neredeyse her maçta bir hakem faciası yaşanıyor. VAR devreye giriyor, ama ne fayda? Her doğru kararı bulan hakem sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Üstüne üstlük, o kadar belli ki bazen hakemler, sahada ne yapacaklarını şaşırmış, başıboş bir şekilde maçı yönetiyorlar. Ve tabi, her hata sonrasında tek tek kulüplerin “hakem hatalarını” seslendiren açıklamaları, sıradan bir olguya dönüşüyor. Çünkü, biliyoruz ki; o açıklamalar da, o hatalı kararlar da hiç kimseyi ilgilendirmiyor!
Bir haftada üst üste yapılan hatalar da yetmiyormuş gibi, bu hatalar sıkça tekrar ediliyor. Ne VAR’dan ne de hakemlerin insiyatifinden bir hayır var. Bir pozisyonun bir hafta önceki haliyle, ertesi hafta aynı pozisyon olunca hakem aynı hatayı yapabiliyor. Buna kimse "yanlışlıkla" diyemez. Belli ki bir sistem hatası var; bu sistemin adı da "çifte standart ve yetersizlik"tir.
TFF ve MHK: Bu Zihniyetle Futbolu Nereye Götürüyorsunuz?
Şimdi gelelim bu olaya bakıp hiçbir şey yapmayan TFF ve MHK’ye. Ey TFF ve MHK, futbolun asli unsurlarını, futbolun ruhunu kaybettiniz! Hakemlerin ne yaptığı, hangi takımlara ne zaman haksızlık yaptığından hiç haberi olmayan bir yönetim var karşımızda. Nasıl olur da her hafta hakemlerin aynı hatalarını görüp, üzerine bir adım dahi atılmaz? Bu soruları TFF ve MHK'ye sormak lazım. Gerçekten, bu kadar büyük bir ligde, bu kadar saygıdeğer kulüplerin her gün yediği kazıklara, her gün altına imza atılan rezilliklere göz yuman bir yönetim, futbola nasıl yön veriyor?
Hakem hatalarına karşı bir şeyler yapılması için artık daha fazla beklemeye tahammülümüz yok! MHK ve TFF, bir türlü bu işleri ciddiye almadı. Hakemlerin eğitiminden tutun da, en basit VAR uygulamalarına kadar her şey berbat. Hiçbir düzeyde bir yenilik yok! MHK'den bir tane yetkili çıkıp, "Evet, şu hatalarımızı kabul ediyoruz" diye bir açıklama yapmadı. Sürekli olarak "sistem doğru çalışıyor" deniyor ama, sistem çalışmıyor, çünkü kararlar doğru verilmiyor!
İnsanlar Futbol İzlemiyor, Bir Drama Sahnesi İzliyor
Futbol bu ülkede ne kadar kıymetli bir şeyse, TFF ve MHK, onun değerini o kadar küçümsemiş görünüyor. Her hafta hakemlerin maçı nasıl katlettiği, VAR’ın nasıl işlevsiz hale geldiği her geçen gün daha çok izleniyor. Kulüplerin tek tek açıklama yapması, hakem hatalarını ifşa etmesi, seyircinin her hafta aynı şeyi söylemesi… Bütün bunlar neyi gösteriyor? Bir tür tiyatro. Ama kötü yazılmış, kötü sahnelenmiş bir dramayı izliyoruz.
***
ORTAHİSAR’IN 23 NİSAN FARKI
Şehirler büyür, gelişir, yollar yapılır, binalar yükselir… Ama bir şehir, çocukların sesiyle şenlenmedikçe gerçekten yaşamıyor demektir. İşte Ortahisar bu bayram bir başka güzeldi. Sanki sokaklar, caddeler, parklar dile geldi; “Çocuklar gelsin, neşe gelsin” dedi.
Ahmet Kaya, başkan koltuğuna oturdu ama orada oturup kalmadı. Kalktı, düşündü, çocuklar için bir hayal kurdu. Öyle bir hayaldi ki sadece boya kalemleriyle çizilmiyordu, çocuk kahkahasıyla boyanıyordu. Sonra bu hayali, belediyenin dört duvarı arasında bırakmadı; aldı, şehre serdi. Her köşeye bir etkinlik, her güne bir heyecan koydu.
Ne mi oldu? Ortahisar on gün boyunca bayram yeriydi. Kitaplarla tanışan minikler, uzay çadırında yıldızlara selam durdu. Tiyatrolar kuruldu, masallar anlatıldı, şarkılar söylendi. Ama en güzeli neydi biliyor musunuz? Çocuklar oyun oynadı. Hani eskilerdeki gibi… Halat çektiler, çuvalın içine girip zıpladılar, kaşığa yumurta koyup düşürmemeye çalıştılar. Ekranlardan başlarını kaldırdılar, toprağa, oyuna, arkadaşlarına karıştılar.
Veliler öyle mutlu, öyle huzurluydu ki...
Yıllar sonra bir bayramda gerçekten bayram ettik" dediler.
O kadar kalabalık, o kadar doluydu ki etkinlik alanları, şehir bile şaşırdı bu coşkuya.
Bakın dostlar, belediyecilik sadece asfalt dökmek, kaldırım yenilemek değil. Gönül işi bu. Hele çocuklara dokunuyorsa, o zaman iki kere kıymetli. İşte Ahmet Kaya bunu yaptı. Çocukların dünyasına misafir oldu, onlara bir bayram değil, anılar armağan etti.
Helal olsun Başkan’a. Kocaman bir şehirde, küçük yüreklerin sesini bu kadar iyi duyabildiği için. Dilerim bundan sonraki her bayramda da böyle gülsün Ortahisar. Çünkü çocukların güldüğü yerde kötülük barınmaz.
Biz de büyüdük ama içimizde bir çocuk hâlâ yaşıyor ya… Bu bayram o çocuk çıktı dışarı, koştu, oynadı. Dedi ki içimizdeki çocuk:
“Ortahisar’da yaşamak güzelmiş be.”
***
KATAR’IN TRABZON’A YANSIMASI
Geçtiğimiz günlerde Trabzon, sadece Türkiye sınırlarında değil, Körfez’in kalbinde, Katar’ın başkenti Doha’da adından söz ettirdi. Trabzon Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde düzenlenen "Trabzon Tanıtım Günleri" yüzlerce iş görüşmesine ve dikkat çeken iş birliklerine sahne oldu. İlk bakışta bir tanıtım organizasyonu gibi görünse de, bu etkinliğin arka planı ve potansiyel etkileri çok daha derin ve çok katmanlı.
Turizmden gıdaya, tekstilden inşaata kadar uzanan geniş bir yelpazede faaliyet gösteren 25 Trabzonlu firmanın, Katarlı yatırımcılarla yaptığı yaklaşık 200 iş görüşmesiyle somut ticari anlaşmalar imzalandı. Sadece bu rakamlar bile organizasyonun ne kadar planlı ve stratejik olduğunu gösteriyor. Ancak olayın sadece ticaret kısmına odaklanmak, yaşananları eksik okumamıza neden olur.
Bu tür etkinlikler, aslında Türkiye'nin uzun zamandır ihtiyaç duyduğu bir şeyi gerçekleştiriyor: Bölgesel kalkınmayı küreselleşme ile birleştirmek. Yani büyük şehirlerin ötesine geçerek Anadolu şehirlerinin de dünyaya açılmasını sağlamak. Trabzon, bu anlamda çok önemli bir rol üstleniyor. Çünkü artık şehirler, uluslararası ilişkilerin ve ekonomik büyümenin aktörleri haline geldi. Yerel kalkınma, sadece iç pazarla sınırlı kaldığında değil; yurt dışına açıldığında, yeni ortaklıklarla tanıştığında gerçek anlamda hız kazanıyor.
Katar, stratejik olarak Türkiye’nin en önemli partnerlerinden biri. Ekonomik ilişkiler güçlü, siyasi diyaloğun zemini sağlam. Bu ortamda düzenlenen Trabzon Tanıtım Günleri, sadece şirketlerin değil, şehirlerin de yumuşak güç unsuru olabileceğini gösterdi. Bir bakıma Trabzon, Türkiye’nin kültürel ve ekonomik yüzünü Doha’ya taşıdı.
Ancak elbette bu tür girişimlerin kalıcı ve etkili olabilmesi için arkasının doldurulması gerekir. Yapılan anlaşmaların izlenmesi, firmalara gerekli rehberlik ve danışmanlık desteğinin sunulması, kurulan ilişkilerin sürdürülebilir hale getirilmesi şart. Aksi takdirde, bir defalık bir etkiyle sınırlı kalır ve potansiyelin çok altında bir kazanımla yetinilir.
Trabzon’un Katar açılımı, Anadolu’daki diğer şehirler için de örnek olmalı. Neden bir sonraki tanıtım günleri Gaziantep, Konya ya da Erzurum için düzenlenmesin? Her şehrin anlatacak bir hikâyesi, tanıtacak bir ürünü, paylaşacak bir değeri var. Yeter ki bunu anlatacak mecra bulunsun, niyet ve vizyon ortaya konsun.