06.07.2025 KILÇIK
EKOPARK’A SAHİP ÇIKALIM!
Şehir yaşamının yorucu temposundan, beton yığınlarının sıkıcı griğinden kaçmak isteyenler için Ekopark adeta bir kaçış noktası oldu. Eskiden iş makinelerinin toz kaldırdığı, toprağının bile nefes alamadığı bu alan; şimdi çocuk kahkahalarının, kuş cıvıltılarının yankılandığı yemyeşil bir vaha.
12 dönümlük bu alan, doğayla uyumlu dokusuyla, yürüyüş yollarıyla, biyolojik göletiyle, sadece bir park değil; insana umut veren bir yaşam alanı. Üstelik erişilebilirliğiyle de herkesin kullanımına açık, ekonomik ve içten bir mekân.
Ne var ki, bu güzelliği hor kullanan bir kesim de var maalesef.
Piknik sepetlerini alıp gelen, doğanın tadını çıkaran herkesin ardından geride kalan manzara ne yazık ki utanç verici. Tüketilen ürünlerin ambalajları, pet şişeler, kirli kağıtlar olduğu gibi doğanın kucağına bırakılıyor. Oysa doğa çöp kutusu değildir!
Sizce birkaç dakikanızı ayırıp çöplerinizi toplamak gerçekten bu kadar zor mu?
Yoksa artık kirletmek, "zaten birileri temizler" kolaycılığına mı dönüştü?
Belediyenin sınırlı sayıda personeli, sabahın erken saatlerinde sizin geride bıraktığınız kalıntıları toplarken bir an durup düşünmüyor muyuz:
Benim keyfime kim neden katlanmak zorunda?
Bu parkı ilk günkü gibi temiz bulmak istiyorsak, ilk adımı biz atmalıyız.
Çevre bilinci lüks değil, bir insanlık görevidir.
Unutmayalım ki çocuklarımızın koştuğu çimenler bizim bıraktığımız izleri taşıyor.
Bugün attığınız poşet, yarın sizin sofrasına koyduğunuz sebzenin yetiştiği toprağı kirletiyor.
Sevgili vatandaşlar, Ekopark sadece bir alan değil; ortak değerimiz, ortak sorumluluğumuz.
Çevreye bırakılan her çöp sadece doğayı değil, insanlığımızı da kirletiyor.
Çocuklara bırakılacak en değerli miras, temiz bir çevre ve örnek alınacak bir davranıştır.
Lütfen, bu güzel alanı tüketmeyelim.
Yaşayalım, koruyalım ve yaşatalım.
Ekopark bizim değil, biz Ekopark’ın misafiriyiz. Misafirlikte temizlik esastır.
***
ÜNİVERSİTE İÇİNE KAPANDI!
Bir şehrin gelişimine üniversite aracılığıyla katkı sağlamak, sanıldığından çok daha zahmetli bir iştir. Hele ki konu, tarihi, kültürel dokusu ve insan potansiyeliyle öne çıkan Trabzon gibi köklü bir kent olunca, iş daha da ciddiyet kazanır. Zira üniversite denilen yapı yalnızca binalardan, sıralardan ve diplomalardan ibaret değildir. Üniversite; vizyon demektir, heyecan demektir, toplumla bilim arasında bir köprü kurma iradesidir. Gençleri yönlendiren, fikir dünyasını besleyen, halka ışık tutan bir dinamodur.
Ancak ne yazık ki 2018 yılından bu yana Trabzon Üniversitesi'nin başında bulunan Prof. Dr. Emin Aşıkkutlu’nun bu potansiyeli hayata geçirmekte yeterli olamadığını ifade etmek zorundayız. Üniversitenin ivme kazanması bir yana, birçok alanda belirgin bir durağanlık hâkim durumda. Ne bilimsel üretimde gözle görülür bir artış var, ne de şehirle üniversite arasında güçlü bir bağ kurulabilmiş.
Trabzon Üniversitesi adıyla var, ama sesi duyulmuyor. Fakülteler, bölümler, akademik kadro mevcut; fakat şehirdeki karşılığı oldukça zayıf. Trabzon gibi enerjik bir kentte, üniversitenin bu kadar etkisiz kalması ciddi bir sorgulama gerektiriyor. Halbuki bu kurum, Karadeniz’in bilim üssü olabilecek niteliklere sahipti.
Emin Hoca’nın akademik birikimi ve alanındaki başarıları tartışılmaz olabilir. Ancak bir üniversite yönetmek; sadece bilgiyi değil, vizyonu, iletişimi, empatiyi ve toplumsal farkındalığı da gerektirir. Ne yazık ki mevcut rektörlük döneminde bu vasıfların eksik kaldığını görüyoruz. Halkla temas kuramayan, paydaşlarla ortak dil geliştiremeyen bir yönetim anlayışı, üniversiteyi içine kapanık bir yapıya hapseder.
Sivil toplumla ilişkiler zayıf, kamu kurumlarıyla işbirliği projeleri yok denecek kadar az. Öğrencilerle mesafeli, şehirle neredeyse hiç temas kurmayan bir akademik yaklaşım, üniversiteyi toplumun dışına iter. Kampüs dışına çıkmayan bir bilim anlayışı; öğrenciye, topluma ve geleceğe ulaşamaz.
Rektörlük sürecinde artık sona gelinirken, geriye dönüp bakıldığında bu dönemin sessizlik ve kayıplarla anılması muhtemeldir. Geçmişte yapılamayanların ardından, gelecek için büyük beklentilere girmek gerçekçi olmaz.
Yine de umut var. Trabzon, halkıyla bütünleşen, gençliğe değer veren, bilimle toplumu buluşturan bir üniversite yönetimini hak ediyor. Trabzon Üniversitesi için yeni bir başlangıç, taze bir soluk şart.
Yetkililere çağrımızdır: Artık bu sessizliğe kulak verme zamanı gelmedi mi?
***
DOĞU KARADENİZ’DE KİRALAR UÇUŞTA
Son zamanlarda Doğu Karadeniz’de kiralık konut fiyatlarının hızla yükseldiğine şahit oluyoruz. Türkiye’nin güvenilir emlak analiz platformu Endeksa’nın Mayıs 2025 raporu, bu bölgedeki kira artışlarının çarpıcı rakamlarını gözler önüne seriyor. Trabzon’da kiralar geçen yıl %34’ün üzerinde arttı, ortalama kira bedeli 17 bin lirayı aştı. Bu rakam, ev sahibi olmayanlar için ciddi bir yük anlamına geliyor.
Ancak asıl dikkat çeken Ordu. Burada kira fiyatları tam %47 gibi büyük bir sıçrama yaptı. Ortalama kira 18 bin liraya dayanırken, metrekare başına kira bedeli de oldukça yüksek. Rize’de de benzer bir artış var; kiralar %42’ye yakın zam gördü.
Bu veriler, Doğu Karadeniz’de konut piyasasının hareketlendiğini, talebin arttığını ve fiyatların kontrolsüz yükseldiğini gösteriyor. Kiraların bu denli yükselmesi, özellikle dar gelirli ailelerin ev bulmasını zorlaştırıyor, kiracıları zor durumda bırakıyor.
Özetle, Doğu Karadeniz’de kiralar adeta uçuşa geçmiş durumda. Eviniz yoksa, bu yükselişlerle başa çıkmak her geçen gün biraz daha güçleşiyor. Bölgede konut piyasasının daha dengeli ve erişilebilir hale gelmesi, yerel yönetimlerin ve sektör paydaşlarının öncelikli gündem maddesi olmalı. Çünkü herkesin temel hakkı olan barınma, bu hızla devam ederse, ne yazık ki sadece hayal olmaya devam edecek.
***
İŞSİZLİK YOK, İŞ BEĞENMEME VAR!
Hadi bakalım, dürüst olalım şimdi...
Trabzon’da işsizlik yok! Kimse kimseye “iş bulamıyorum” demesin! Sokaklarda her köşe başında eleman aranıyor, fabrikalar, inşaatlar, kafeler deli gibi işçi arıyor. Ama bizimkiler ne yapıyor? “Belediyede masa başı işim olsun” diye kapı aşındırıyor!
Ortahisar Belediyesi’nin kapısında bekleyenleri bir görseniz!
Zaten 100 tane işçi var, maaşlarını ödemekte zorlanıyorlar. Ama buna rağmen hala “işçi alın” diyenler var!
Ne yapacaklar o kadar işçiyle? Belediyenin kasası bile maaşları ödemeye zor yetiyor.
Buna rağmen hâlâ “iş talep etmek” neyin nesi?
Gerçek şu ki, Trabzon’da her alanda iş var. İnşaatta, fabrikada, tarımda…
Ama bazıları var ki, “Ben masa başında oturayım, işler kolay olsun, güvenli olsun” diyor.
E, peki öbür tarafta 12 saat ayakta çalışan, makinelerle ter döken, tarlada emek veren insanlar var. Bizimkiler ne yapıyor?
Belediyenin kapısında “iş bulamadık” diye bağırıyor. Niye? Çünkü masa başı iş istiyorlar. Yani, sadece devletin güvencesi, kolay maaşı, rahat iş peşinde koşuyorlar. E, bir de sürekli “iş yok” diye yakınıyorlar!
Gerçekten iş bulamayan, zor durumda olan insanlar var. Ama işçi almak isteyenlerin çoğu da partilerden gelenler. “Seçim zamanı oy verdik, şimdi bizim çocuklarımızı işe alın” demek moda oldu. Bu doğru mu? Belediyenin işi halka hizmet etmektir, ama siyasi baskılarla “iş almak” halka hizmet etmek değildir. Yani herkes bir şekilde iş bulur ama biz sürekli belediyeye koşarak bu işleri zorlaştırıyoruz.
Trabzon’da iş yok diyenlere bir soru: “Gerçekten mi iş yok?” İş var ama iş beğenmeme sorunu var! Hadi bakalım, biraz gerçekçi olalım!